Türkmen Döneminde Minyatür Sanatı
SAFEVİ EKOLÜ
Safeviler zamanında nakış sanatının merkezi, Horasan’dan Tebriz’e geçiyor. Herat’da ayrı bir merkez olarak devam ediyor. Bu çığırın başında Bihzad geliyor. 1510 sıralarında Safevilerden Şah İsmail (1502-1524) Herat’ı zaptedince, Bihzad Tebriz’e geçer ve Safevi çığırını Timuri Çığırının özellikleriyle zenginleştirir. Tebriz’de, büyük bir olasılıkla 1514’e kadar yaşayan Bihzad, Şah İsmail’in, kendisini baş olarak atadığı saray nakkaşhanesinde birçok öğrenci yetiştirmiş, gerek Herat’da, gerek Tebriz’de etkisi gün geçtikçe derinleşmiştir. Bihzad’ın öğrencileri arasında özellikle Horasanlı Şeyh Zade’yi, Sultaniye’li Mir Musavvir’i, Ağa Mirek’i ve muzaffer Ali’yi anmak gerekir.
Ağa Mirek’in İran resmine getirdiği yenilikler açıkça görülür. Figürleri, Bihzad’ın figürlerinden daha ince ve sevimlidir. Fakat, onun yakışıklı delikanlılarında ve güzel kadınlarında Isfahan sanatında moda olan, yapmacıklı, resmi bir hal görmemeğe de olanak yoktur.
Şah Tahmas zamanında, 1570 sıralarında hattat muhip Ali Katip’in yazdığı, bugün Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan bir Nizami nüshası, otuz iki minyatürünün özelliği bakımından üzerinde durulmaya değer. Genellikle bu minyatürler, dört sütun üzerinde yazılmış sayfaların ortasında bulunmakta, fakat sütun aralıklarından kısmen görülen kişiler, imgelerin yardımı ile bütün sahneyi tamamlamaktadır. Böylece ne metne, ne de sahnenin bütünlüğüne hiçbir zarar verilmeden çok ustalıklı bir kompozisyon sağlanıyor. Yazı ile kompozisyonun bu işbirliği, nakkaşın hattattan başkası olmadığı ihtimalini artırmaktadır. Büyük bir ustalığın ve Manierisme’nin ifadesi olan bu minyatürler, XVII. yüzyılın başlarında daha da iyi belli olacaktır.
Metropolitan Museum’da bulunan şah Abbas devrine ait minyatürlerle süslü iki Şehname’den 1587 tarihlisi sayfa büyüklüğünde kırk minyatürü; 1605-1608 tarihlisi de devrin en sevilen hattatı ve nakkaşı Rıza-i Abbasi’nin özelliklerini yansıtan seksenbeş minyatürü içerir. Rıza-i Abbasi, 1598 ile 1643 yılları arasında yaptığı, imzasını taşıyan birçok minyatür bırakmıştır. Bu minyatürlerden onun iyi bir gözlemci olduğunu anlıyoruz. Rıza-i Abbasi modellerini, konularını halk arasından almayı tercih etmiştir. Modleyi bilir, deseni kıvraktır. Desenlerinde dikkati çeken nokta, her şeyden önce yazı sanatı ile uzun zaman uğraşmış olmanın fırçasına kazandırdığı güvendir. Bu güveni ayrıntıda, çizgilerin nüanslarında olduğu kadar, konturların çizilişinde de görürüz. Sarıkların ve elbise eteklerinin uçlarını, ışık saçılmasını hatırlatan bükey taramalarla canlandırır.
Rıza-i Abbasi, İran resminde son parlayıştır. Onun üslubu ve çizgi tarzı Muin, Yusuf, Muhammed Kasım gibi nakkaşlar tarafından bir süre taklit edilir. Fakat hiç birinde Rıza-i Abbasi’nin ustalığı görülemez. XVIII. Yüzyılda İran resmi, kısmen Avrupa etkisi, kısmen de yaratıcı dehaların yokluğu yüzünden, kelimenin tam anlamıyla deşmeye başlar.