Sanatın ve Sanatçının Görevi Nedir?
Sanat duygu ve zihin dünyasının estetik ölçülerle birlikte ifade edilme biçimi olarak tanımlanmaktadır. Başka bir deyişle “Sanat, dinleyen ve görende estetik bir zevk ve heyecan yaratan, gerçekliği sembolik, uylaşımlı ve karşılıksız bir şekilde taklit ve ifade eden eser ve hareketlerdir” (SENA, 1972, s. 73) diye de belirtilmektedir.
Doğada olmayanları yaratmak, güzeli amaçlayarak insanda haz uyandırmak amaç olarak bilinirken; “Sanat bilgisi yaratıcı insan aklının ürünüdür. Bu açıdan öznel ve özgün bir üründür. Teklik onun en belirgin özelliğidir. Aynı sanatçı bile farklı zamanlarda aynı objeyi farklı bir tavırla ele alıp farklı yorumlara ulaşır” diyerek sanatın en belirgin özelliği vurgulanmaktadır.
İnsanlığın oluşumundan itibaren atılmış olan sanatın temeli, toplumların algılama ve bilinç düzeyinin gelişimine paralel olarak ilerleme ve değişim kaydetmektedir.
Mağara duvarlarına çizilmiş olan resimler dönem için bir iletişim ve gereksinme olarak yapılırken günümüzde sanat insana haz ve estetik tatlar yaşatmak, manevi duyguların doyuma ulaşmasında rol oynamak için oluşmaktadır. Asırlar öncesinde sanat insan hayatında yer edinmektedir. Günümüz koşullarında da sanat insan ve toplumlar için vazgeçilmez bir unsur olarak yerini almaktadır. Nitekim Prof. Beril ANILANMERT’in (1994, s.3) “İnsanların mutlulukları için yalnızca temel, fiziksel doyumları yeterli değildir. Duygu ve düşüncelerin de doyuma ulaşabilmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak olan eğitim kurumları, sivil sanat örgütleri ve kitle iletişim araçlarıdır” cümlelerinden de anlaşıldığı üzere sanat günümüzde manevi duyguların tatmininde ve kültürel gelişimde rol oynamaktadır.
Ülkemizde ise plastik sanatlar cumhuriyetin kuruluşunun ardından değişim göstermekte ve ülkenin geçmişte üretmiş olduğu eserler bakımından farklılıklar taşımaktadır.
Ülkede oluşan sosyo-kültürel ortamda geçmişten etkilenimlere, yeni ve özgün eklemeler yapılarak farklı bir sanat üslubu oluşturulmaya çalışılmaktadır. Nesillerden beri üstünde konuşulan, eleştiriler yapılan, kitaplar yazılan sanat nedir? Toplumlara ne faydası var? Sanatçılara düşen görev nedir? Diye sorular zihinlerimizde belirtmektedir. Öyle ki son dönemlerde büyük kuruluşlar bile sanat adına birçok etkinlikler düzenlemekte, halka olan saygınlıklarını artırmak adına sanatsal faaliyetlere sponsor olmaktadır. Aynı zamanda da sanata destek çıkmakta ve gelişimine ekonomik yönden ön ayak olmaktadırlar.
Sanatçı ise sanatın toplumlara ışık tutabilmesi ve faydalı olabilmesi için elinden geleni yapmaktadır. Kültürünü ve ülkesini tanıtmak, köklü bir geçmişe sahip olmasını sağlamak büyük bir görevle sanatçıya düşmektedir. Örneğin ERGÜVEN’in (1984, s. 34) de belirtmiş olduğu gibi “Çağdaş bir ressam olabilmenin temel koşulu, eninde sonunda, verili resim diliyle görmek olanakları arasındaki değişken dengeyi sorgulama bilincine bağımlıdır.” Bir diğer yazar TANSUĞ’a (1973, s. 20) göre “Kültür çevrelerinin hemen hiçbirinde resim programlarını uygulayan sanatçılar başıboş kalmamışlar, toplumsal örgütlenmenin bir parçası haline gelmişlerdir.” Bu noktada sanatçı sanatını yaparken hem toplumunu tanıtmakta, kültür zenginliğine kavuşturmakta hem de kendi içlerinde sanatçı kimlikleriyle toplumsal bir örgüt kurmaktadırlar. Bir gider ayrıntıyı da ÇETİNOK (1982, s. 17) “Nasıl Sanatçı olunur?” adlı yazısında şu sözlerle belirtmektedir: “Sanatta, yola çıkarken amacı doğru saptamak gerekir. Sanat değeri olan bir sanatçı mı olmak istiyorsunuz? Yoksa ticari değeri olan bir kişi mi? Önce buna karar vermeli, ondan sonra da bu amaca ulaşmak için çaba göstermelisiniz.”
Günümüz koşullarında ise sanat adeta bir ülkenin künyesi konumunda yer almaktadır. Ülkenin tarihsel süreci, medeniyeti, gelişmişlik düzeyi ve kültürü o ülkenin sanatına bakılarak anlaşılabilmektedir. Aynı zamanda ülke kalkınmasında da büyük rolü olan sanat, sanatçı ve sanat eseri bir milletin vazgeçilmez üçlemesi olarak belirtilmektedir. Bu saptama örneklendirilecek olduğunda Doç. Dr. Nihat BİLGEN’in (1991, s. 26-27)
“Sanat, ürettiği eserlerle;
- Gayri safi milli hasılaya katkıda bulunur.
- Kültürel zenginliği artırır. Bu yolla eğitime malzeme hazırlar.
- İnsanın daha uygar olmasını sağlar.
- Çevreye sanat katarak duygusal ve estetik gelişmeye katkı yapar.
Kalkınma ise;
- Sanat için finansman sağlar.
- Fiziki imkan ve kaynaklar oluşturur.
- Sanatı anlayan ve destekleyen bir toplum ve sanatkâr yetiştiren kurumlar geliştirir.
Kalkınmış ülkelerde sanat ve sanatçı değerli, sanat eserleri zengindir” ifadeleri karşımıza çıkmaktadır.
Toplumlar oluştuğu günden bu yana sürekli kalkınmaktadır. Mağara ve ağaç kovuklarında yaşamış olan insanlar zamanla yerleşik hayata geçmekte, tekerlek ise bulunduğu çağdan günümüze dek gündelik işlevi kolaylaştırmaktadır. Kalkınmış toplumların ise mirası kültür ve sanat olarak bilinmektedir. Neticede tüm bu kapsamda edinilen deneyimler çerçevesinde sanatın görevinin, oluştuğu dönemden bu yana değişme göstermiş olduğu ve toplumları gün be gün daha da etkilediği görülmektedir.
“Sanatın kökleri üstüne düşünüp başlangıçtaki görevinin ne olduğunu anladıkça, toplumun değişmesi ile bu görevin de değişmiş, ortaya yeni görevlerin çıkmış olduğunu görmüyor muyuz?” (FISCHER, 1968, s. 5). Elbette ki sanatın ve sanatçının pek çok görevi olmaktadır ancak bu görevlerden en önemlisi toplumunu uygarlaşma düzeyinde üst seviyelere çıkartmak ve kalkındırmak olarak bilinmektedir. “Doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisi” (SÖZEN ve TANYELİ, 1996, s. 208) olarak tanımlanan sanata çağlar öncesinde gereksinim duyulduğu gibi gelecekte de görevi ne olursa olsun sanata ihtiyaç duyulacağı bilinmektedir.